Pazar, Ekim 28

Batı Normal Sezon Tahminleri:

Normal sezonu kim nerede bitirir? Geçen yazıda belirtmiştim Spurs'ın Batı'yı kazanacağını düşündüğümü. Haydi el ele şimdi de diğer 7 sırayı kim alacak onu inceleyelim. ÖSS'ye hazırlanan genç beyinlere çözümlü problem tadında yazı:

1) San Antonio Spurs:
Kıl oluyorum size. Bowen ve Ginobili'ye özel hıncım ve garezim var ayrıyeten. Gelin görün ki deli gönül mantığımı kullanmamı engellemiyor. Bu da oturmuş bir analitik ve rasyonel düşünce yapım olduğunun yanı sıra laf kalabalığıylan, kendi yazdığımı kendim okuyaraktan kendimi eğlendirecek kadar salak olduğumu göstermekte. Neyse, oturmuş kadro ve oyun yapısıyle ve en büyük rakipleri (Phoenix iç çekişmeler, Dallas da geçen sezon sonu çöküşü vesilesiylen) göreli de olsa zayıflamış olmasının yardımıylan SA Kovboyları'nın batı ligini söküp alacağını tahmni ediyorum.

2) Dallas Mavericks:
Geçen sene harika geçirdikleri sezona ishal kıvamında sıçarak veda ettiler. Fakat işlerin göründüğü kadar kötü olmadığını düşünüyorum keza kadroyu korudular ve neden sıçtıklarını etraflıca düşünemk için bol vakitleri oldu yazın. Ayrıca Nowitzki yıllardan sonra ilk kez kafa toplama şansı buldu ve ben beklentilerin aksine Dallas'ın bu sezon da gayet iyi oynayacağını düşünmekteyim.

3) Phoenix Suns:
Bu noktada elim ayağım kenetlenmekte, tek diyeceğim şudur: Marion senin kafanı sikeyim. Takımın en skorer -az farkla- 4üncü ismi, en çok ribaunt çeken, en çok blok yapan, en çok top çalan, en çok süre alan oyuncususun ve Finiks tarzı gözünü sevdiğimin basketbol ekolündeki kilit adamsın. Ha unutmadan, takımda en çok parayı da sen alıyorsun. Neyin kaprisini yaptığını anlayan varsa beri gelsin! Bu densiz yüzünden iç dengesi bozulan favori takımım Suns, belki de sırf bu yüzden şampiyon olmak ve biricik sevdiceğimiz Nash'e yüzüğü takmak için son şansı olan bu seneyi harcayacak. Marion bu takımın oyun stilinde en az Nash kadar önemli ve oyunundaki olası performans düşüklüğü yahut takası halinde normal sezonda büyük hayal kırıklığı yaşayabilirler. Bir büyük korkum ise Marion’u Kirilenko’yla takas etmeleri. Marion hayvani atletizmi, manyak ribaunt gücü, ribaunt aldıktan sonra kulvarlardan fast break'e çıkışı, bitiriciliği, dlei savunması, Potaspor’lu Kunter stili attığı fakat isabetli şutları, sertliği, istikrarı, pota altı oyunu, çok yönlülüğü (daha sayarım ama bırakıyorum. ama bu adamın ligin en yüksek efişınsi reytingine sahip olduğunu da söyleyeyim) ile Finiks'e bu oyunu oynatan adam. Kirilenko'nun da çok yönlülüğüi blok tehtidi, pas yeteneği vstartışılmaz ama sanki Kirilenko bu takımın adamı değil gibi geliyor.
Bu takas olsun olmasın Finiks'in Play-off'larda kalın kalın sıçması ise kuvvetle muhtemel. Tek savunmacı uzunları Kurt Thomas'ı tabiri caizse bok yoluna kaybettiler ve 7 kişilik rotasyona sağlığı Süleyman Demirel'inkinden iyi olmayan Grant Hill'i dahil ettiler. Gerçekten çok karamsar ve çok üzüntülüyüm, gözlerimde yaşlar birikmekte. Korkarım ki bu sezon sonunda Finiks Sans; 5-10 sene sonra hatırladığımızda yüzümüze ezik ve mahsun bir Küçük Emrah gülüşü getirecek, 20li yaşlarımıza ait hoş bir anı olarak kolektif basketbol hafızamızdaki yerini alacak.
4) Utah Jazz:
Geçen sezonki başarılarıınn üstüne çıkacaklarını tamin ediyorum. Bu sene Deron Williams hasta point guard statüsüne yükselirse şaşşırmayınız. Ayrıca Kirilenko'nun takasını istemesi ve mutsuz olması bence dezavantajdan ziyade avantaj getirecek. Zaten geçen sene zamanında Bratu'nun Gassaray'a yaptığı katkı kadar katkı yapmıştı Utah'a ve takım onu pek de fazla kullanmadan gelmişti geldiği yere. Geçen sene de mutsuzdu anlayacağınız Kirilenko. Bu seneki fark ise değerini arttırmak ve kendini -Avrupa'dan sonra- NBA'e de tekrar ispat etmek istemesi. Deron, bunu yapmasına büyük katkıda bulunacak ve bu da takıma olumlu yansıyacak diye tahmin ediyorum. Ronnie Brewer'ın rotasyonda sağlam yer edip kısa skorer olayına çözüm getirmesi halinde her türlü süprüzü yapabilir bu Mormon takımı. Bir çekincem var yalnız: Kalınbok insan Boozer yaz kampını ve hazırlık maçlarının çoğunu ciddi operasyon geçiren bebesiyle geçirdi. Fiziksel ve mental olarak sezona hazır olduğunu söyleyenlen taşşak geçerim. Bebe iyileşir umarım, ama Boozer'ın tam performans sergilemesi 1 ayı bulabilir.

5) Houston Rockets:
Utah ve belki de Finiks'ten daha iyi bi sezon geçirecekler fakat Dallas ve SA ilen aynı eyalete mensup olmalarından kelli, GüneyBatı gurubunu üçüncü bitirmek suretiylen batıda 5e kadar düşecekler. Drazen Petroviç'i 2 sene bench'te epoksi kaplama olarak kullanacak kadar meymenetsiz, 95-2001 arasının belki de en iyi kadrosuyla bi yere varamayacak kadar da başarısız Adelman bakalım bu kadroylan ne yapacak. Yao Ming sürekli geliştirdi kendini ve geçen sene tavan yaptı. Yalnız bu abaz Adelman Yao'yu Divaç gibi metro turnikesi olarak yahut Webber gibi shooting guard olarak kullancak diye korkuyorum. Bir de çok gard birikti bu takımda, Rafer Alston'ı Harlem Rucker Park'a takas edebilirler. Yalnız Adelman'ın Princeton çakması hucüm sistemi olur da bu takıma uyarsa; TMac olayın bokunu çıkaracaktır. Yao ilen ikisi, formda bi Houston'ı playoff'da çok yukarılara taşıyabilir. Ayrıca Scola harika bi transfer oldu, takımın bütün pis işlerini yapacağını ve bunun yanına kayda değer hücum gücü ekleyeceğini düşünmekteyim.

6) Denver Nuggets:

Kağıt üstünde son 2 senedir çok sağlam duran Denver bir türlü başarılı olamıyo. Geçen sezonun sonlarına doğru yakaladıkları tempo ümit verici. Daha da önemlisi, garip duracak biliyorum ama, Iverson'ın yaşlanıp etkinliğinin -ve buna doğru orantılı olarak kullandığı şut sayısının- düşmesi bu takıma zarar değil yarar getiriyor. Carmelo'nun NBA kariyeri Wade ve LeBron'un gölgesinde kaldı şu zamana kadar fakat kendisi en az bu iki arkadaş kadar yetenekli. Hatta bir adım daha ileri giderekten kendisinin ligin en önemli safkan hücum insanlarından biri olduğunu söyleyecem. Iverson'ın düşen şut sayısı Carmelo'nun kullandığı hücum sayısının artması anlamına glemekte. Eğer Carmelo beklediğim gibi bu sezon hayvani oynarsa, Denver'ı normal sezon ve playofflarda beklenenden daha başarılı olabilir. Martin'in ikinci microfracture amalyatından nasıl döneceği de merak konusu. Pek ümitli değilim yalnız, oyunu atlayıp zıplamak üzerine kurulu takoz arkadaşımız bu özelliğini kaybettikçe sıradan bir power forvet oluyor. Gene de Nene ve Camby'nin yanına Martin'i eklerseniz hayvani bi uzun kadrosu olduğunu görürüz Denver'ın. Bir çekincem Blake'in takımdan ayrılması ve PG pozisyonunu 56 yaşındakş Çüki Etkins'e ve yer yer Iverson'a bırakması. Sırf bu gard yoksunluğu yüzünden sanırım -yukarıdaki "ekistirem" koşullar oluşmazsa- Denver gene orta karar bir sezon geçirecek.



7) Golden State Warriors:
Geçen seneyi manyaklar gibi kapattılar. Baron Davis eski günlerine döndü. Sınaçları bile eskisi gibi artık (resimdeki smacı ve Kirilenko'yu madara edişini hatırlayalım). Don Nelson tabii bu olayda en büyük etken. Adam PG'lerine çok büyük özgürlük veriyor ve oyunlarını geliştirmelerini sağlıyor. Jason Richardson'ı saldılar ve yerine kimseyi de koymadılar. Sanırım Monta Ellis’ten 2numarada çok büyük işler beklemekte Nelson. Smallball oynadıklarını düşünürsek aslında kötü bir seçim de değil çünkü saldıkları Rişarson’un basketbolu aşşağıya meyl etmekteyken Monta’nınki fışkırmakta adeta. Ben Nelson'ın hücum sisteminin oturacağını düşünüyorum ki bu sistem Nelson nereye gitse normal sezonda iş yapmasını sağlamıştır. Gönlüm de Golden State in, arkasında "City" yazan formalarını zırtlarına geçirip play-off'ta mümkünse tekrar Dallas'la eşleşip son yılların en ilginç kapışmasını bize izletmesini istiyor.
8) LA Lakers
Kobe uyuzu, Zen Master abimiz Fil Ceksın engel olamazsa Chicago'ya gidecek. Bu takas gerçekleşse de gerçekleşmese de Lakers'ın batının oturmuş ve hayvani tkaımları karşısında fazla şansı olduğunu düşünmemekle birlikte geri kalan batı takımlarından da çok daha iyi olduğuna inanmaktayım. İşin kötü kısmı ise; olan gelmiş geçmiş en ilginç basketbol insanlarından Fil Ceksın'a oluyor. Adam 60lı yaşlarını bir grup ibişle geçirmek zorunda kalıyo. Jerry Buss'a burdan selamlarımı iletiyorum.

Evet gene tutamadım kendimi uzun yazdım. Doğu tahminlerimi de yarın öbür gün can sıkıntımın tavan yaptığı bir zamanda yazar yayına salarım.

Bu arada eğer Kobe'yi batıda bir takıma -Finiks'e mesela- takas edip bütün konferansın içine ederse, şu 1 saattir yazmakta olduğum yazıyı Kupchak'ın götüne sokarım; beyan ediyorum.

Perşembe, Ekim 25

Sezonu açıyorum

NBA.com'daki anektoronik saate göre sezonun başlamasına 5 gün 3 saat kalmış. Yayın hayatındaki altıncı seneyi deviren sitemizde gelenekselleştiği üzere ben de tahminlerimi yazıyorum. Buyrun.

Deli Off-Season Oldu
Yaz dönemi beklenenin üstünde hareketli geçti bu sene. Yazın üşenmesem neler yazacaktım. Oden dizini eline aldı; Ray Allen Seattle'dan, Garnett Minnesota'dan kurtuldu bir de aynı takıma gittiler; Kobe Lakers'a yamuk yaptı; Kirilienko tahmin ettiğimiz üzer değerini oldukça arttırdı vetakasını istedi, Marion güzelim takımın içine sıçaçak kaprisler yapmaya başladı; Elton Brand Aşil'i koparttı; Houston Rockets, bir türlü ısınamadığım şerrefsiz Adelman'ı koç yaptı vs vs.

Bu büyük olayların yanı sıra bahis şikesi skandalı, Ayseyah Tomas'ın pandik davası, Marbury'nin kafası iyiyken TV ye çıkması (http://www.youtube.com/watch?v=h_1P0WdOOiQ), Houston'ın adamım Scola'yı alması, Hidayet'in hazılrlık maçları için saçına röfle attırması ve kızların kalbini fethetmesi gibi bir takım kayda değer gelişmeler de oldu.

Bunlar hakkında konuşmayayım ben, yazın yapacaktık onu. Şimdi tadı kaçtı vesselam. En iyisi tipik Amerikan spor uleması gibi "season preview" şeklinde sıkayım tahminlerimi. Hem yazması, hem okuması, hem de sonradan taşşak geçmesi kolay olsun. Blogumuzun diğer güzide yazarlarına da aynı şeyi yapmalarını ve bir nevi sidik yarışına zemin hazırlamalarını tavsiye ediyorum.
İlk yazım sadece sezon tahminlerini içerecek. Daha sonra ayrıntılı ve sıkıcı cümlelerlen bezeli batı ve doğu analizlerimi de koyacağım blog'a. Maksat okuyucu çekmek...
Ahanda Takım Tahminleri:

Batı Normal Sezon Lideri: SA Spurs
Doğu Normal Sezon Lideri: Detroit Pistons

Dikkatlen izleyelim:
Boston Celtics, Houston Rockets
Anırıbıl Menşın: New York Knicks - doğu 12.si
Miami Heat - Playoff Dışı

Batı Şampiyonu:
SA Spurs
Doğu Şampiyonu: Chicago Bulls

NBA Şampiyonu: SA Spurs (yok canım?!)



Oyuncu Tahminleri:

Sayı kralı: Carmelo Anthony
Asist: Steve Nash/Deron Williams (ikisi de 9.938 yapacak, söylemedi demeyin)
Ribaunt: Kevin Garnett

RoY: Kevin Durant
MIP: Al Jefferson
Altıncı Adam: Andres Nocioni
En iyi savunmacı: Marcus Camby

Dikkat edelim: Deron Williams, Luol Deng, Rajon Rondo, Monta Ellis, Jose Calderon bir de Al Jefferson tabii
Final MVP si: Tim Duncan


MVP: LeBron James (bu ayıya da ısınamıyorum)

Evet, hayırlı olsun yeni sezon. Aynı şekilde bekliyorum sizin tahminleri, kapışırız.
Sağlıcaklan...

Pazar, Eylül 16

Rıdvan'dan Yurobasket final tahmini

Evet, Yurobasket 2007 finaline takribi 3 saat kalmışken, biraz da yapacak başka işim olmadığı için işbu yazıyı yazmaktayım. Yarı final maçlarının analizini attırayım diyordum ama baktım ki yazı 5 A3'e bile sığmayacak; sadece final hakkında tahmin yapacam.

Finalin adı: 12 Dev Adam - Deli Petronun Soyu

Hahaaayt. Ben bile güldüm yukarıdaki başlığı okuyunca. Allah korusun bizim basket takımımız buralara kadar gelebilmiş olsaydı kesin böyle saçma bir başlık görürdük Milliyet'te. Bu arada yeryüzünde Büyük Petro'ya "deli" diyen tek ulus olduğumuzun altını çizmek isterim fırsattan istifade.

Neyse kısaca finalistlere göz atalım. Dikkatinizi şimdiden çekmek istiyorum, bu iki takımın ikinci turda oynadığı ve İspanya'nın 81-69 kazandığı maçı görmezden gelecem bütün yorumlar boyunca. Çünki Ruslar'ın yeteneklerini ve potansiyellerini yarı finale kadar sürekli arttırdıklarını ve asıl ölçünün şu andaki durumları olduğunu düşünmekteyim.

Ev sahibesi İspanya:

İspanya, Yunanistan ile birlikte benim bu turnuvadaki favorimdi. Ev sahibi olmasının getireceği avantajı yabana atanlar olmuştu ki sanırım o kişiler 2001'de Ankara'daki İspanya-Türkiye maçını hatırlamıyorlardı. Hemen önümüzde yer edinen ve sadece ayakparmakları tribünde olup vücudunun geri kalanını yere paralel uzatmak suretiyle İspanyol bencinin 3cm arkasına uzanıp "böğürtgeç" bağırtan adam, Gasol faul atarken 10 oktav sesiyle "Gazoooooooooool, fak yuuuu!" diye bagırıp bütün seyirciyi bastıran hayvan, Navarro serbest atarken pota arkasında götlerini açan 3 delikanlı, İspanyol koça sahaya çıkmasından atılmasına kadar sürekli küfreden 4-5 kule piçi ve bizim gibi gırtlağa ve böğürtgeçe abanan binlerce seyircinin etkisiyle eli ayağı oynayan hakem sayesinde bizden daha formda olan İspanya'yı yenmiştik o gün. Bu maçtan bahsetmişken 2001'de neredeyse aynı güçte ve aynı yaş grubuyla oynayan olan iki takım arasındaki farka dikkat çekmek isterim. Ama bu bahsi kapayalım, netekim gene küfredeseim geliyor.
İspanya diyordum, dikkatimi dağıttınız. Bu takım bence dünyanın en iyi milli takımı ve çakma Dirim Tim'le oynayıp ellerine şöyle güzelinden verip, LeBron ve Kobe ibnelerini zırlatacakları olimpiyatları iplen çekmekteyim. Geçen sene dünya şampiyonu olurken herkesin takdirini kazanmışlardı zaten ve bu sene de en büyük favorilerdi. Yalnız takımın lideri hatta bir nevi tutkalı olan, çirkef ve kıllı insan Garbajosa, Boston maçında Alan Smith gibi bacağını yerinden çıkarttı hatırlayacaksınız, ve turnuvada oynaması çok güç görünüyordu. İspanya federasyonu daha ayağa kalkalı 1 ay olan Garbajosa'yı 8 milyon dolara sikortalayıp turnuvaya getirtti ve oynamasını sağladı ki bu da Garbajosa'nın İspanyol takımı için ne kadar kilint bir oyuncu olduğunu bize anlatmakta. Tam herşey üzeldi derken, Navarro butundan sakatlandı ve ilk tur maçlarını kaçırdı. Toparlanması bile zor diyordum ki, dün gördüğümüz üzere gayet de toparlanmış.
İspanya'nın en büyük kozu kuşkusuz dleicesine yaptıkları tkaım savunması ve hücumda her an sayı yapabilecek 3 adama sahip olmaları. Savunmadan başlayacak olursak, yardımlaşma ve boşluk kapatma konusunda Yunanistan'la birlikte en iyiler. Özellikle Jiménez, yıllardır yaptığı gibi, savunmada takımın liderliğini üstlenmiş durumda. Dün Papaloukas'ın ve 2 gün önce Nowitzki'nin düştüğü halleri hatırlatırım. İlaveten, tam saha baskı eğitimi için özel olarak İspanyol kampına davet edilen Yılmaz Abi'nin başarısı yadsınamaz. Almanya'yı baskı yaparak rezil rüsva ettiler, dün de yer yer denedikleri baskı sayesinde Yunanistan gibi üst düzey bi takıma bile tonlan top kaybettirdiler. Yalnız, bu savunmanın da zayıf tarafı yok değil; ona en son final tahmininde değinecem.
Hücumda ise İspanya ekstra templou, ekstra hızlı ve bol paslı, bol katlı bir sistem uyguluyor. (Aynı bizim 12 sik adam deil mi!) Top her hücum Gasol'un eline değiyor o oynarken. Calderon ve Navarro, özellikle aynı anda oynarlarken rakip savunmanın çok afedersiniz anasını avradını kertiyorlar. Bu 3ü aynı anda oyundayken, bir de Garbajosa da ortamdaysa; hücumda kesinlikle sorun yaşamaları mümkün değil. Ama bunu fazla yapmıyolar çünkü savunma düşüyor ki buna da değinecem en son. Neyse Navarro'nun düşüp yuvarlanacakmış gibi içeri girip attığı teardrop'lara artık alıştık. Ama bu adam dış şutunu o kadar geliştirdi ki, artık günündeyken tutulması mümkün olmayan insan kategorisine alıyorum kendisini. Calderon oyun kuruculuk görevinin yanı sıra, özellikle fast breaklerde rakip yerleşmeden attığı sayılarlan öne çıkmakta. Gasol ise -Johnson bebek yağı reklamı çekiminden fırsat buldukça bençte havlu tutan biladeri Marc nasıl bençin lideriyse- takımın saha içindeki lideri. Gasol'un oyununun gelişimi zate aşikar ama mental olarak bu kadar gelişip tkaımın liderliğini alacağını snaırım kimse beklemiyordu. Özellikle geçen seneki dünya şampiyonasında bütün takımın güvenin kazandı ve sakatlandığında bütün takım ağlıyordu hatırlarsınız. İspanyol hücumunun da belkemiğini teşkil etmekte kendisi. Dediğim gibi her hücum bi topu verip teketek bırakıyorlar -teke tek bırakmaktan kastım Hidayet usulu degil tabii, yanından ızırvızır gard kat yapmakta, backdoordan da forvetler sarkmakta Gasol oynarken- ve sayıların büyük ksımını ya bizzat onun üzerinden, ya katlara verdiği paslarlan ya da üstüne çektiği savunmanın bozulan dengesinden yaralanarak topu dışarı çıkarıp Navarro yahut Calderon'a boş şut sağlayaraktan üretiyorlar.
Bir eleştirim olacak yalnız bu gençlere. Ginobili stili oynuyorlar, seyirciyi de arkaya almak babında 1 Newton'luk etkilere 4 metre+8 taklalı tepkiler veriyolar ve sürekli papaz çıkarma peşindeler. Dün Yunanistan'ın -kırılmak bilmeyen- direncini de bu şekilde kırdılar ve Yunanistan'ın bir anlığına düşen konsantrasyonundan faydalanıp son darbeyi furdular. Hani bir nebze insan anlıyor, tahammül ediyor ama bokunu çıkarmanın alemi yok; itici gelmeye başladınız!
Ha, bir de her basketten sonra Rafael Nadal'ı gösteriyo kodumun İspanya televizyası, ona da kıl olmaya başladım. Ne o öyle, Eva Longorya gibi, Gasol'a mı çakıyo napıyo, bunu Katalunya muhabirimiz Ali'nin araştırmasını istiyorum.

Sürpüz takım Rusya:
Turnuvaya ön eleme oynayarak gelen Ruslar'ın buraya kadar gelmesini kimse beklemiyordu haliylen. Uzun süredir başarı üretemeyen Rus ekolünden uzaklaşmaya çalıştıklarını Amerikalı koç ve zenci gardları olmasından da kolaylıklan anlayabiliriz. Turnuvada hemen hemen hiç zorlanmamaları, ve tempoyu doğrulttuktan sonra ise üst düzey bir takım haline gelmeleri gerçekten güzel oldu. En zor ve kritik maçları olan Fransa maçında, Fransa koçunun Cem Abi klasında hareketlerinin yardımıyla galip geldiler ve turnuvanın tartışmasız en güçlü takımlarından Litvanya ilen eşleştiler.
Ben maç öncesi hiç şüphesiz Litvanya'nın galip geleceğini düşünüyodum çoğunluk gibi. Velakin maça Rusya öyle bir başladı ki, daha ne ben ne Litavanya ne bok olduğunu anlayamadan skor 18-3 oldu! Durulmak bilmeyen ve çeyrekte 83% le atan Rusya ikinci çeyreğe 25-12 önde girdi. Ne zaman "Hah biraz duruldular Litvanya gelir şimdi yaklar" dediysem adamlar farkı biraz daha açtılar. Ne zaman ki faul problemi konusunda Shaq'le aynı kategoride olan Kirilenko "Adeti bozmayayım, birinin topuna saçma sapan dalayım da bir faul daha alıp kenara gideyim, David Blatt bekler..." dedi ve kenara yollandı, işte o zaman Litvanya hakikaten geri dönmeye başladı. Siskauskas hayvanının sayılarıylan ilk yarı 40-33 bitti. Aslında ikinci yarının da büyük kısmının özeti aynı: "Litvanya yakalamya çalıştı, Rusya kaçtı". Ne Ruslar maçı koparabildi ne Litvanya yetişebildi. Maç bu şekilde helecan fırtınası şeklinde geçmekteydi ki Kirilenko eşşeğin götüne su kaçırdı ve oyunu kopardı. Kirilenko'nun skora böyle katkı yaptığını, hatta oyunu domine ettiğini ben hatırlamıyorum. Yıllardır 5-5-5-5-5-5 şeklinde istatistik manyağı olmasına alıştığımız, son sene 2-2-2 şeklinde saçmalayan Kirilenko'nun dünkü oyunu adamın belki de kariyerini kurtardı. Abarttığımı düşünüyorsanız şu açıdan bakınız: Dünkü vaziyet=> Aylardır Jazz adamı takas etmeye çalışıyo ama iyi bi karşılık alamıyordu diğer takımlardan, çünkü kariyeri 2 yıldır inişteydi ve geçen sene dibe vurmuştu. Skor üretemese de oyuna her yerde katkı yapmasına alışmıştık ama onu da yapmaz olmuştu. Milli takımda kayıptı, ön eleme oynamak zorunda kalmıştı takım, Jazz'da da takımın 4üncü oyuncusu konumuna düşmüştü. Eğer Rusya bugün kazanırsa yarınki vaziyet=> Tek başına takımını taşıyıp, yarı finalde takım savunmasında son noktayı teşkil eden Litvanya'ya karşı 10/14 le 29 sayı 8 ribaunt 3 asist 4 topçalma 3 blok yapıp takımı finale taşıyan adam olacak. Finalde de iyi oynayıp ev sahibi ve 1 numaralı favori İspanya'yı yenerlerse tek başına çakma Rus takımını şampiyon yapan adam olacak ve tekrar saygı duyulan bir oyuncu olacak ve bu özgüvenle döndüğü NBA'de de performansını geliştirecek.
Gördüğümüz üzere bu akşamki final maçı Kirilenko için çok çok önemli. David Blatt eminim ki kendisini bu doğrultuda Gazprom'dan Putin'in beleş verdiği doğal gazlan pompalayacaktır. Az sonra değineceğim üzere Kirilenko'nun performansı akşamki maçtaki kilit nokta çünkü.
David Blatt demişken, biraz duralım. Efes'in yeni antrenörü Blatt sanırım bütün Efesliler'in gönlğne adeta su serpti. Bu kadar kısıtlı bi kadroyu bu kadar etkili oynatmasının yanı sıra, kritik anlarda verdiği kararlarla maç kurtardığına şahit olduk. Yıldızlarla da arasının iyi olduğu muhakkak, Kirilenko'nun yeniden yükselişinin arkasında bu admaın olduğuna inanıyorum. Ayrıca Khryapa'yı o kadar güzel kullanıyo ki, adam turnuvanın en iyi ilk beşine bile seçilebilecek kadar iyi oynuyor kaç maçtır. Vasat adamlarla dolu kadro, sert savunma ve hızlı, hareketli hücumlarla potansiyelinin 100% ünü sahaya yansıtmakta. Posta top indirildikten sonra, özellikle Kirilenko'nun -kendisini tutan adamdan 2 metre daha uzun kol ve bacaklara sahip olma ve çabukluk özelliğini kullanaraktan- potaya ortadan dikine kat yapması suretiyle turnuva başından beri sayı buluyolar ve bunu önleyebilen daha çıkmadı. Eğer dünkü gibi denge yoksunu zenci Rus Holden'ın eli tutarsa hücum potansiyelleri gerçekten sağlam bir hal alıyor.

Ahkâm: Kim şanpiyon olur?

Bir kere, sonucunu tahmin etmesi gerçekten çok zor bi maç olduğunu düşünüyorum bugünkü finalin. Kağıt üstünde İspanya açık farklan favori görükse de yukarıda bahsettiğim bazı şeyler bundan şüphe etmemizi gerektiriyor:

  • Demiştim değinecem diye, değiniyorum: Calderon, Navarro ve Gasol aynı anda oynarken İspanya'nın savunma direnci çok düşüyor. Tamam belki yedikleri sayıyı aynen atma potansiyeli var bu takımın ama savunma -özellikle gard savunması- düştükçe Gasol penetre eden üstüne hızlan gelen adamlarla karşılaşıyor sık sık. Bu da faul poroblemine davetiye çıkartmak demek. Gasol'un faul problemine girmesi ise İspanya için kabus olacak çünkü Garbajosa zaten 50% kapsiteyle oynuyor ve Reyes, Mumbru ve Bilader Gasol; Pau'nun açığını kapatabilecek oyuncular değil.
  • Hırvatistan ve Yunanistan maçlarında gördük ki, eğer rakibin bir adet 2-3-4 numara tehdidi var ise Jiménez onunla meşgul oluyor. Olur da bu rakibin bir de skorer 1 numarası var ise işte İspanya savunması zorlanmaya başlıyor. Hırvatlara Planiniç ve Popoviç'in oyunları sayesinde yenildiler ve dün Jiménez Papaloukas'ı depresyona iterken Spanoulis 10/14 le 25 sayıyı tıkayıverdi. Eğer Holden bugün dünkü gibi formunda olursa, Kirilenko ve Krhyapa ilen meşgul İspanya savunmasını çok zorlayacaktır.
  • İspanya için hücumdaki tehlike ise Kirilenko kaynaklı. Kirilenko muhtemelen Gasol'la uğraşmayacak ve Garbajosa'yla eşleşecek. Böylece Navarro ve Calderon'un bitmek bilmeyen penetrelerine sağdan soldan yerişerek sık sık yaptığı üzere bu iki genci blok manyağı yapma şansını bulacak. Bu blokların bir de psikolojik etkisi var biliyosunuz, eğer İspanyol gardlar tırsar da içeri girmekten biraz da olsa vazgeçerlerse İspanya'nın hücumu aksar. Bu sorunun çözümü dediğim gibi gardların yılmadan penetre etmeye devam etmesi, bir de Garbajosa'nın durumu. Eğer sakallı ibne eskisi gibi etkili olursa hücumda, özellikle dış atışlarda isabet bulursa Kirilenko yukarıda bahsettiğimiz gibi ahatça yardım savunması yapamaz ve Rusya savunma taktiği değişimine gidebilir. Fakat bunun böyle olacağını hiç sanmıyorum.
  • Rusya açısından baktığımızda ise, Kirilenko deli gibi oynasa bile Khryapa ve bir miktar da Holden hücumda katkı yapmadığı sürece İspanya Rusya'nın götünden kan alacaktır diyebilirim. Bu 3lü dışında skora katkı yapan adam çıkması sürpüz olur.
  • Bir diğer Kirilenko ilintili kilit nokta ise İspanya'da Kirilenko'yu kimin nasıl savunacağı. Jimenez'in tutması olası gözükmekte şu an ama ben bunun çok da iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum. Kirilenko eğer hücumda iyi gününde olmazsa tabii ki Jiménez kendisini hayttan bezdirecek ve Ruslar'ın en büyük kozunu sahadan silmiş olacak. Yalnız, olur da Kirilenko dünkü kadar formda olursa, Jimenez'e karşı hem çabukluk hem kol hem de boy avantajını kullanıp başarılı olacaktır diye düşünüyorum. Bu da beni maç içindkei en önemli soru işaretine getiriyor: Kirilenko eğer iyi günündeyse, İspanya onu kimle savunacak? Bu işe uygun adam göremiyorum İspanya'da ve yukarıda da bahsettiğim üzere maçın sonucuna büyük etki yapacak Kirilenko'nun nasıkl hücum ettiği.

Toparlayacak olursam; favorim İspanya. Fakat İddia oynaayanlar için; şu koşullar oluştuğunda Rusya kazanacak diyorum:

  • Kirilenko hücumda dünküne yakın performans sergilerse.
  • Khryapa ve Holden hücumda başarılı olur ve İspanya savunmasını Kirilenko'ya alan yaratacak şekilde bozarlarsa.
  • İspanyol gartlar penetreden caymaz ve Garbajosa savunmanın kapanmasını yahut Kirilenko'nun libero gibi oynamasını engelleyecek ölçüde skor üretirse. (düzeltme: koyu işaretlediğim ekler yüzünden anlatmak istediğimin tam tersini söylemişim, saçma sapan bi şey olmuş. şöyle düzeltiyorum: (İspanyol gartlar penetreden cayar ve Garbajosa savunmanın kapanmasını yahut Kirilenko'nun libero gibi oynamasını engelleyecek ölçüde skor üretmezse.)

Gördüğümüz gibi Rusya'nın işi gerçekten zor. Bu koşulların gerçekleşmesinde bağlı takımın başarısı. Ama dünkü maçtan sonra, bu koşulların oluşma olasılığının çok da az olmadğını gördük. Gelgelelim, yukarıdaki olaylar olmaz ve beklenmedik bir şeyler (sakatlık, Shabalkin'in 20 sayı atması, Calderon Navarro ve Gasol'ün toplam 30 sayı üretmesi vs) olmaz ise, İspanya, ikinci tur maçındaki gibi çok da zorlanmadan kazanacaktır.

Andaval fitbol yorumcusu gibi konuşmak istemem ama 70% İspanya kupayı alır diyorum gençler. Baya da kısa yazdım, herhalde okuyan olmaz buraya kadar. O yüzden istediğim gibi ahkam da keserim, götümden de sıkarım.

Sağlıcaklan...

Pazartesi, Eylül 10

dağılın ulen, dağılın

seyredende, eline yaş odun alarak ve yaradana sığınarak kendisine girişme isteği uyandıran milli takımımız, bugünkü italya maçından sonra beni böyle fevri bi giriş yapmaya itti. 12 mal adam sinirlerimizi alt üst etti, fıtık etti, çarşı karıştı.

turnuvanın bize kazandırdığı en büyük artı, basketbolda türk ekolünün ve sisteminin olgunlaşması ve literatüre girmesi oldu. Bu sistemle oynamak isteyen takımlar için ekolün inceliklerini ve sırlarını şöyle sıralayabiliriz:
  • turnuva öncesi 6 aylık hazırlık kampı yapılır, ama maçta koşulmaz, set oyunu oynanır, bu sırada da kesinlikle hareket edilmez, yoksa yorulunur, terlenir ve hasta olunur.
  • hücum sistemi gayet basittir, topu birisi alır, potaya doğru atar, sonraki hücumda bu set tekrar oynanır, gerçekten çok basittir...
  • savunma daha da basittir, rakibin hücum etmesi keyif ve neşe ile izlenir.
  • oyun kurucunuz, maç başı 28 cross over, 36 bacak arası, 52 reverse yapar, toplamda bir adam geçer.
  • kalın kaşlı, gür saçlı skorer gardınız, perdeden çıkıp topu alır, şutu fırlattı fırlatır, olmadı boynunu büker, sahanın neresinde olursa olsun üç tane sağ dripling yapar, sol el kesinlikle topa temas etmez, günahtır, topu tekrar oyun kurucuya vererek cross overları seyretmenin tadını çıkarmaya devam eder.
  • all star uzununuz, hücumda shooting insan, savunmada duba pozisyonunda oynar, yeri gelirse yılmaz abi tarafından ters çevirilip üzerine oturulur. popescu çabukluğunu dış şut atarken kullanır, çünkü shooting insan içeri girip itiş kakışa bulaşmaz, öyle bi durumda maazallah hareket etmek falan gerekebilir.
  • takımın en önemli dış oyuncusu sakatlandı denilerek kadrodan kovulur, çünkü avrupanın en iyi şutörlerinden biridir, efes altyapısından yetişmediğinden olsa gerek hiç bi zaman gereken değeri görememesine rağmen sorun çıkarmaz, dünya 6.sı olan takımın en skoreridir, ayrıca ara sıra aklı başında laflar edebilir. onun yerine yüzde 10 la hücum eden, eline aldığı topu fırlattığı için nba den kovulmuş geleceğin 30 yaşındaki yıldızına her maç 35 dk süre verilir.
  • maç içinde 6-7 sayı geri düşüldüğünde önce hakemlere saldırılır, sonra maç sonunda söylenmek üzere bahaneler uydurulmaya başlanır.her turnuvaya ilk üç hedefiyle girilir, ilk grup maçlarında sadece botswana, lihtenşıtayn veya diyarbakırspor maçı kazanılır, eziyet 3 maç daha uzatılır, taraftar ayar edilir.
  • koçunuz her turnuva sonrası kolpadan istifa eder, federasyon baskanının yoğun baskısına dayanamaz, geri döner.

analist gönlüm, turnuva ile ilgili teknik değerlendirme vs de yapmayı isterdi ama sanırım keyfimin yerine gelmesi için bi süre daha ispanya- rusya maçı benzeri bi maç beklemem gerekecek. o zamana kadar asabiyet ve keder içindeyim, çocukların ellerinden, büyüklerin gözlerinden öperim...

Perşembe, Eylül 6

hadi gel sahamiza geri donelim

gayri safi milli takimimizin muhterem evletlarini izlerken kabaran gururumu tutamayarak neba ligindeki aksiyonlari bir kenara birakmak durumunda hissediyorum kendimi ben de.

tanyeviçle ilgili cesitli komple teorilerim var: bu adamdan herkes nefret ediyor. adam siktir olup gitsin diye abuk sabuk isler cevriliyor takimda. derin takimin basi her kim ise cok fena orgutluyor. gecen turnuvalardaki krizlerin arkasinda da bu var.

bu halis mulis turk isi yorumdan sonra kanayan yaramiza kolonya basmak istiyorum: 1 numara problemi. koyun gard mevkisini yanlis anlamis hepsi. konuklara yer gosterip rahat ettirmek olarak algilanmis facia bir savunma anlayisi mevcut. offfans da ise cesit cok. yani uc. 1-en kisa zamanda topu en yakindaki -mumkunse top hakimiyeti zayif ve iri- kisiye verip korner direginden maci izlemek. 2- 5 saniyedeuc krosover iki basarisiz perdeden cikma uzeri haybeye ucluk. 3- ilk iki maddenin 22 saniyelik top geveleme uzerine yapilisi.

gard sorununa cozum olarak vakti zamaninda yilmaz abiye onerdigim, ancak siktir yedigim liberolu sistemi savunuyorum. zaten bi bok yaramayan koyun gardlari otlamak icin orta yuvarlagin bizim potaya bakan diliminde konuclandilmak gerekiyor. sut atacaksa da ordan atsin, hucum ribaunduna kosmaya vakit kalir top havadayken en azindan.

takimin genelinde bu isten ekmek yiyor havasi zaten yok. kollej karmasi almanya karsisina cikaydik namussuzum 5 sayinin ustune cikardik. belki 250 yerdik ama olsun. lenssiz ve gozluksuz bir gokana 22 ucluk cektirsek 3 ten cok sokardi diye inaniyorum.

bir diger hastalik da kacan suta ve kaybedilen topa uzulmek icin macin geneline ayrilan konsantrasyonun 5 katinin ayriliyor olmasi. kotu bisey yapan topcu 4 saniye uzuluyor. derken fast brek yiyoruz. ona uzuluyoruz. geri donmek gerektigi adamlarin aklina cok gec geliyor. duygusal milletiz vesselam.

tanyevic'in rotasyon hastaligina dair cok negatif duygular beslemiyorum. girenin cikandan farki olmayinca adam surekli deniyor biseyler. allahin semihinin yildizlasabilecegi bir takim var cunku ortada.

bu herifler kopek gibi sut sokar da slovenyayi fransayi filan yenerlerse cok uzulurum. hak etmiyorlar cunku.

Salı, Eylül 4

12 Sik Adam

Eveet, sezonu açma şerefine nail olduğum için mutlu muyum? Tabii ki değilim. Sörf yemem... Gol... Tabbi ki yerim.

Garnett takası, Seatle'ın off-season harekatları vs yazacak bir sürü konu olmasına karşın yazı yazdıracak ilhan bir türlü gelmek bilmediğinden yazmadım blokumuza. Ve o gözü adeta göz olasıca ilhan şu an yanımda oturmakta. Bu beklenmedik ziyaretin sebebi de tabii ki gururumuz, biricik milli takımımız; 12 sik adam. Litvanya maçı henüz sona ermişken, duygularım henüz taze, Hidayet'in beynimde oluşturduğu sızı baki iken yazıyo olmanın rahatlatıcı, iyileştirici bir etkisi de yok amına koyim.

Hemen dilimin ucuna kadar gelmişken söyleyeyim; "Ben sizin gibi takımın taaamını sikeyim!" Tanjeviç'in de yaşını başını sikeyim. Bu maçın nesinden bahsetsem diye düşünüyorum; aklıma yaklaşık 32 tane şey geliyor. Herbiri de birbirinden beter. İşin kötü yanı ise bunun böyle olcağını aylardır bilmemiz. Bu söz konusu ayları İtalya'da ne sikime yaradıği belli olmayan bir kampta geçiren densiz ibnelere (bir de yeri geldikçe hayvan litvanyalılara) bir kaç sualim olacak:
  • Be ibneler, milli takımda oynuyosunuz, kaç senedir basketbol oynuyosunuz; bir pikenrol savunmasını nasıl beceremezsiniz? (Ben söyleyeyim nasıl becerebileceğinizi; nezaketen 3 yahut yerine göre 4 tane ekstra adım atıp adamınızı yakalayarak/şov ap yaparak, ota boka yarrağa küreğe siviç yapmayarak.)
  • Be ibne tanyeviç, Litvanya her hücumda göbekte, üçlüğün orda piken rol oynayarak yaklasık 120 sayı attı. Sen bunu görmüyor musun?
  • Be yasikeviçyus; sen insan mısın?
  • Şaşı gözünü sevdiğimin hidayet'i, peki sen insan mısın? 18 sayı atmış adam: 5/16 ile. 6/10 da serbest atmış. büyük yetenek... Fade-away'lerin olsun, kırosovırların olsun maça renk katan bir insansın: Allah senin belanı versin.
  • Ulan Arsen İlyasov, kafadan 4 yaş büyütme oluğun zaten resmi evraklarlan sabit. ama ben işkillenmeye başladım 3-5 de üstüne kıyak yapmışlar gibi geliyor, kariyerin baş aşağı düşüşte. Naabıyon?
  • Be All-Ştar Memet Okur, SA serisindeki performansın bile altına nasıl düşebiliyosun? NBA'de All-Star olan adam 3/10 ile, 27 dakikada 11 sayı atıp 10 rubavunt çekse; double double yapsa ne boka yarar?
  • Tekrar Tanjeviç, sen naabıyon? Takım 12/34 ikilik, 8/26 üçlük kullanmış! O 26 üçlüğün 2si Ermal ayısından, 2si Kerem hayvanından, 1i Kaya irisinden, 3ü de Mehmet'ten (toplam isabet tam olaraktan zıfır) geliyo, sen orda ne sikim yemeye duruyosun? Takım savunmada Potaspor tandansı yakalamış, o yetmezmiş gibi bi de hücumda Kartalspor ekolünü uyguluyo. Ve fakat takımda CorCor klasında adam yok. Bi tane set yapmadılar, üst üste 4 pas olmadı (sanki selçuk'la kemal'den teşekkül eden fener orta sahası amına koyim), penetre eden olmadı. Herkes allah ne verdiyse salladı, Efes-Fener serisinin etkisinde kaldılar herhalde; bunun yorumunu Görkan'a bırakıyorum. Ama şunu söyleyeyim, beynimin sağ lobuna girip vücudumun sol nahiyesini uyusturan ince sızıdan Tanyeviç sorumludur. Kaç sene oldu bi adım atmadı şu takım, bir nebze gelişmedi: istikrarını sikeyim senin.
  • Son olarak tekrar Tanyeviç: "Katiyyen geri koşmamamak" taktiğini rakibi fast break atmaya zorlayıp güçten düşürmek amaçlı mı geliştirdin? O fast breakler boyunca böbreklerime ağrılar girdi, allah bir kez daha belanı versin.

Gördüğünüz üzere -aşırı milliyetçi, kuvvacı ve kızılelmacı da olmamın yadsınamaz katkısıyla- ellerim ayaklarım titremekte. Ama yandığım şudur: Bu maçı izliycem diye Eurobasket'in sitesine 3.99 dolar verdim. O doları Japonya'da yatırım amaçlı kullanabilir ve Japon mucizesine ufak da olsa bir katkıda bulunablirdim halbuse... Olmadı.. Önümüzdeki maçlara bakmayacaz. Çünkü bu gidişle -yarın Nowitzki uzaylısından yaklasık 40 sayı yiyip yenileceğimiz zaten kesin- Çekoslavakya'ya da yenilip grup sonuncusu olursak şaşırmayacam. Ama şaşırmamam, hatta kötü sonuca hazır olmam, maçı izlerken gerim gerim gerilmemi engellemiyor. 2001'den beri her yaz bünyemde zafiyet yaratan bu takıma son uyarımı veriyorum: Bir maç daha böyle oynarsanız MTK'ya yenilen Fener'len nasıl bozuştuysam aha aynı şekilde bozuşurum sizlen. Ayağınızı denk alasınız!

Cumartesi, Haziran 16

tribünlerde coşacaksın, kupaları alacaksın

mvp eva longoria'yı al yanaklarından öperek başlamak isterdim, ama kör talih izin vermiyor.

lebron kardeşim; seninle ilgili hakketten karışık duygulara sahibim. ilk çıktığın allstar müsabakasında gösterdiğin arsız tutumla birlikte seni çinli yetenek yao ile çarpıştırarak ikinizi de sahalardan silme istediği doğmuştu içime. kortsayt kantdavna soktuğun her hareketi bu önyargı ile izledim durdum. için için 'çok iyi oynuyor orospu çocuğu, niçün sevmiyorum' diye sorarken, bu takımdan bi bok olmaz diye güya kendimi rahatlatıyordum. zira cavs'i finalde görmek demek, finalin kendisini görmek demek değildi. o zahiri bir finaldi. bu görüşümde hala diretmekteyim. gelgelelim aynı lebron, biraz da üç büyüklerden san antonio karşısındaki anadolu temsilcisi olarak yola çıktığından olsa gerek, yüzünde ince bir emrah efektiyle başladı seriye. arkadaşlarına servis yaptı bol bol.ve ben bunu zorunlu olarak yapmadığını düşünüyorum. isterse daha çok pozisyon zorlayıp ortalığı galeyana getirebilirdi. şut kaçırınca yüzünde agresif amerikan genci değil, koyununu kaçırmış çoban var idi. pastörel duygular yaşamaktaydı inan olsun. genç yetenek vallahi de billahi de yaşından büyük davrandı. ve fakat bu fakir edebiyatının da verdiği destekle basiretini bir güzel bağladı. çok hoşuna gitmemiştir umarım. kariyeri açısından zararlı olabilir zira.

anadolu temsilcisi cleveland eğer ortalama bir avrupa takımı kadar şut sokabiliyor olsaydı seri hala devam ediyor olurdu, orası da ayrı konu. ibrahim kutluay gibi bir yıldızla kadrosunu zenginleştir, finale de doğrudan çıkmak için başvuruları federsayon tarafından onaylanırsa kupayı müzelerine götürür, bizans heggümönyasını alaşağı edivirirler.

ancak her anadolu takımı gibi onlar da mazlum olmaktan mutlu; mağlup olmanın haklı gururuna kaptırmışlar kendilerini. mike brown seçimini yılmaz vural olmak yerine, ümit kayıhan tarzı mazlum takım hocası olmaktan yana kullanınca spektaküler hareket de göremedik. altyapısından yetiştiği san antonio'nun zengin tesislerinden testislerini yayarak gelmiş komşu bençe bakınca içinde fakir ama gururlu geçen bir cümle geldi mi acaba aklına? ha, geldi mi? cavs yönetimi belki de yılmaz vuralı başa geçirmelidir. cleveland'ın muhtaç olduğu gaz, vuralın bağırsaklarında mevcuttur.
taraftarın vazgeçilmez dostu
taraftar desen ona keza. ntv yorumcularının üzerine basa basa belirttikleri bu mevzuyu bi defa daha konuşuyor olmak sıkıcı ama insanın aklına basket nedir çok az bilerek türk telekom maçlarını kovalayan ankaragücü taraftarı geliyor.zaten burs fonu açacakmış cleveland belediyesi. bir senede adam etmezlerse n'oliyim. ponpon kızlardan biraz uzak tutmak suretiyle sahanın çeşitli yörelerine serpiştirilmiş eli meşaleli ankaralı (veya bursalı eskişehirli istanbullu) gençler nba tribününe hak ettiği kıvamı vermeye hazırdır diye düşünüyorum. ön eğitim olarak davulun tokmağını sosisli yiyor, bağırmıyor diye insanların kafasına atmamaları konusunda uyarmak lazım tabi.


son olarak her iki takıma da sik gibi bir final sersi izlettikleri için çok teşekkür ediyorum.

dip not: çarşamba galatasaray beşiktaş engelli basketbol maçı var. o maçtan canlı yayınla bağlanıyorum. nba neymiş.

Cuma, Haziran 15

Gol kralı Parker, Şampiyon Spurs

Sitemiz bir milyonuncu ziyaretçisine doğru hızla ilerlerken, sezonun sonuna vardık ve oyun kurallarının bir parçası haline geldiği üzere spurs'ün şampiyonluğunu, fener alayı ve 21 pare top atışı eşliğinde kutladık.

Aslında final serisi hakkında konuşulması gereken çok fazla konu olduğunu düşünmüyorum. Finaller öncesinde, genç irisi, omzuyla çivi çakma kapasitesine sahip Lebron Toraman'ın, Detroit'i elemesiyle zaten gazım kaçmıştı. Çünkü doğuda, Spurs'e karşı gelebilecek tek takımın, Detroit Motorgücü olduğunu düşünüyodum. Zira doğu şampiyonu olarak kendilerinden bekleneni ve istediklerini fazlasıyla başarmış Cavs oyuncuları, finallerde yeterli konsantrasyonu ve direnci sağlayamayınca süpürülmekten kurtulamadılar. Aslında çok da umurlarında olmadığı hal ve gidişatlarından belliydi.

Maçlar genel olarak orta saha mücadelesi şeklinde ve gol atan kazanır prensibine uygun olarak geçti. Alan daraltan savunmalar ve kollektif oyun, seriye hakimdi. Hele spurs'ün 3. maçı 75 atarak kazanması gözlerimi yaşarttı (gerçek anlamda). Bu noktada, hızını ve çevikliğini abisi Peter'dan aldığı belli olan Tony Parker'a ayrı bir paragraf açmak isterim.

Açtım da... %57 ile 24.5 ortalamayla oynayarak (macların 75-85 civarında geçtigini düşünüldüğünde) MVP seçilen ilk Avrupalı olan Parker'ın kişisel gelişimi hakikaten çok etkileyici. Sanırım takımın birinci gardı olarak oynadığı 2004 playoff larında dağılan ve çok eleştirilen Parker (ki yanlış hatırlamıyorsam o yaz Spurs'ün Kidd'i takas etmesi gündeme gelmişti ama takımın Parker'a yatırım yapmaya karar vermesiyle takas yatmıştı) sürekli kendini geliştirdi ve önce Eva'yı sonra da mvp ödülünü kucağına yerleştirdi.İnşallah şutunu da geliştirmez de daha da can sıkıcı bi hal almaz, demeden edemiyorum.
Playoff lardaki en büyük katkısı da Phx serisinin 3. maçının son dakikalarında, istemeden de olsa, bize basketbolu tekrar sevdiren insan Nash'in beyninin pekmezini akıtması oldu. İki gözü önüne akmış halde oynamaya çalışan kahramanımıza kızılay ekipleri izin vermeyince, serinin önemli maçını Spurs kazandı ve aslında playofflar o seriyle bitti.


Cavs cephesinden bakınca ise yalnızca 3. maçı kazanmaya yaklaştıklarını, onu da ytong ustası kıvamında yumuşak bileklere sahip çamur insan Varejao yüzünden kaybettiklerini görüyoruz. Normal sezonu 5. sırada bitirmekten son maçta kurtulan bi takım için çok bile diye düşünüyorum. Önümüzdeki sene için Rashard Lewis takası gündemde, ki takıma mutlaka özellikle de ön libero mevkiine takviye yapılmalı, yoksa ilerleyen yıllarda Lebron un katil ya da fıtık olduğunu görmek sürpriz olmayacak.

Bu arada aldığım bilgilere göre Canaydın, Ginobili ile anlaşmaya varmış, bonservis bedelini düşürmeye çalışıyomuş. Ginobili olmazsa, Hırvat ikinci liginden en az onun kadar kaliteli bi yabancı getircekmiş. Garnet de beni alın diye menajeri aracılığıyla haber göndermiş. Transfer borsasından haberlerim devam edecek...

İlerleyen günlerde wnba ve survivor aslanlar-kanaryalar mücadeleleriyle ilgili yazılarım sitemizde olacak... promosyon olarak da sitemizin bir milyonuncu ziyaretçisine, spürs oyuncuları tarafından bacak arası yapılmasını taahhüt ediyorum. tıklamaya devam edin.

esen kalın...

Cuma, Haziran 8

3-1 Fener Alır

Evet hacılar; 8 aylık faso fisodan sonra NBA'in en önemli kısmına gelmiş bulunuyoruz. Lafı uzatmadan takımlar hakkında bir iki kelam edeyim, finallerin ilk maçı ilen ilgili görüşlerimi yazayım, sonra bunları "baz alarak" seri hakkında tahmin yapacam; uyarırım.

İlk maç, dün, torpaklarında sudan çok petrol ve Yozgat'takinden çok kıro barındıran güzide vatan toprağımız Texas'ın San Antonio beldesinde oynandı.
Hala kovboy takkesi takan ve çıngıraklı yılan derisinden imal, kasıktan dize kadar uzun Clint Eastwood çizmesi giyen lümpenlerin memleketindeki basket takımı Spurs, ilk finalistimiz. Spurs bildiğimiz üzere son 5-6 yıldır ligin en sağlam takımlarından biri. Öyle ki amarıkan medyası gene dynasty lafları etmeye başladı. Dynasty demişken, NBA 2007 ne kadar kötü olmuş öyle. Neyse, bu sene normal sezonda peygamber vitesinde giden SA, play-offlarda rampa başlangıcı vesilesiyle fites düşürdü ki rampayı daha kolay çıkabile. Burada gayet ince bir mantık ve dil oyunu yaptım, umarım yakalamışsınızdır. Bu arkadaşlar, play-off'ların ilk turunda Denver'la "mecburen" bi kaç maç yapıp Carmelo'yu bir kenara koyup yola devam ettiler. Phoenix'i Haluk Ulusoy çakması Stern'ün marifetleri ilen eleyip, maçlara Kolej formasıyla çıkan Utah'ı olsıtar Mehmet Okur'un maç başına 7.2 sayıyla yıldızlaştığı 5 maçta ekarte ettiler. Böylelikle doğudan gelecek sikko bir takımla formalite icabı ve Stern reklam gelirlerini köklesin diye bir kaç maç daha yapma hakkını elde ettiler.
Kolej'imizin güler yüzlü pivotu Eran'ın deyimiyle "son finale" yükselen diğer takım ise, Doğu'nun birincisi Cleveland Cavaliers oldu. İnsan azmanı, kas silsilesi, anatomik hilkat garibesi, zenci ve garip isimli yeni süperyıldızımız LeBron'un takımı kevs biliyorsunuz. Bunlar da play-off'a kalmak için en az 23 maç kazanmanın şart koşulduğu, kalitesi Türkiye Ligi'nden hallice olan Doğu Ligi'nde normal sezonu 50-32 lik bir dereceylen bitirdi. Play-off'larda Kobe'nin egosuna sümsük indirebilmiş nadir insanlardan, adamım Gilbert'siz ve Butler'sız Vaşinkton'u süpürdüler. Carter'ın hayatının en kötü 2 maçını oynadığı seride Nets'i elediler. Doğu finallerinde de LeBron'un eşşeğin götüne su kaçırmasıyla birlikte şahlanarak favori Detroit'i elemek suretiylen finallerde San Antonio'nun yemi olmaya ve YKM'den toplam 10 milyonluk hediye çeki almaya hak kazandılar. Kendilerini kutluyoruz...

İlk Maç: SA 85 - 76 CLE

Bekledğim üzere, ilk maç San Antonio'da oynanması kararlaştırıldı. Tahminimde haklı çıkmanın sevincini yaşarken TV'nin her maç öncesi göstermesinden gına geldiği Alamo ve "San Antonyo Boklu Nehiri" manzaraları sinirimi bozdu ve maça bu ruh haliyle çıktım. Bundan sonra yazacaklarım bu ruhb halindeykene yaptığım gözlemlere dayanmaktadır.
Öncelikle, bu Cleveland'ın Parker'ı tutmasını imkan dahilinde görmüyorum. Bu amına kodumun kara kuru frenkini daha 6-7 sene önce Görkan'la Ankara'da izlediğimizde şaşırmıştık Popovic böyle bi adamı neden seçti diye. Lakin şimdi artık iyice belli oldu ki bu adam ligin en etkili PG'lerinden biri ve sanırım ligdeki en hızlı oyuncu. Resmen anasını sikti Cavs'in ilk periyottan başlayarak. Hughes'un bağırsaklarını düğümleyip içeri girip durdu ve 2.30 luk meşe odunundan yapılma telefon direği (düzeltme: meşe odunundan telefon direği mi olur amına koyim. kavak diyelim ona) hareketliliğindeki İlgauskas'ın olsun, saçını siktimin kıtıpiyözü Varejao'nun olsun tepesinden turnike bırakıp durdu. İçeri o kadar rahat girdi ki, aslında Boşnak göçmeni olan ve ana dili gibi Türkçe konuşan Cavs koçu Mike Brown, bu dilde "penetrasyon + lay-up" a neden turnike dendiğini bir kez daha anımsayıp, Parker'ı cüssesi ilen durdursun deyyu LeBron'u onla eşleştirdi. E bu da olmadı tabi ve Parker maç boyu çok çok afedersiniz Cavs'in canına okudu. Bu seride Parker'a çözüm üretebileceklerini zannetmiyorum. Parker'ın arada bi yaşadığı düşüşlerden bir veya ikisi denk gelmedikçe bu zenci oğlandan en az ilk maçtaki performansı bekliyorum serinin geri kalanında.
Parker demişken, bunun bir de uçurtma çıtası fiziğinde yavuklusu var, Eva Longoria. Demet Şener nasıl ki her İbo lafı geçtiğinde ekrana gleiyosa amına kodumun amarıkan televizyası da bu karıyı zırt pırt gösteriyo. Artık fenalık geldi, gerçekten uyuz oluyorum karıya, bi siktirsin gitsin evinde otursun amına koyim.
Neyse, Parker her ne kadar bu serinin sonucuna etki edecek önemli bir oyuncu olsa da asıl olay tabi ki LeBron. Bowen orospusunun LeBron'u teke tekte durdurması mümkün olmadığından SA 12 kademeli, çelik jantlı, 18 ileri vitesli savunma anlayısı uyguladı ve uygulayacak. LeBron'u potanın en fazla 17 arşın kadar yakınına soktular ve ne zaman topu yere vursa en az 3 kademeli savunmayla adamı bezdirdiler. İlk basketini 3. çeyrekte attı, siz düşünün artık. Düşünmeyin veya ne bileyim, klişe kullanayım dedim. Bu savunmada da kilit adam da Duncan. Adam inanılmaz kademeye giriyo ve yardım savunması yapıyo. LeBron'un ağzına topu 2-3 kere tıkamasının yanısıra kazara LeBron adamını geçip de Duncan'la karsılastığında topu içerde boş kalan uzuna her indirdiğinde Hızır hazretialeyissselam gibi yetişip o açığı da kapattı. Böylelikle LeBron'un tek yapabileceği iş; olur da adamını geçip içeri hareketlenebilirse, yardım geldiğinde taa anasının nikahındaki, öbür köşedeki adamlara kıros pas atmak oldu. Ki böyle oynarsanız Spurs'ü yenemezsiniz. Bu sisteme Hakan Şükür tipi pres yapan, adam eksilten, alan daraltan, kafa golü atan, serbest vuruş atan, savunma yapan, oyun kuran bir adam lazım. O da olmadğına göre başka bi şeyler düşünmek şart. Misal, bu maçtaki gibi LeBron'n eline topu 3lüğün dışında verip adamı SA savunmasına yem etmek yerine 2şer 3er perdeden çıkarmak, Ilgauskas'ın pasörlüğünü ve yeni favorim çaylak Gibson'ın dış şut tehdidi özelliğini öne çıkaracak setler uygulamak daha mantıklı geliyor. Ilgauskas'ı kullanmak, üstüne gitmek özellikle şart çünkü Duncan'ı faul porobpemine sokarsa SA'nın hücumu da savunması da yerle yeksan olur ki özellikle bu LeBron'un Hz. Ali edasıyla ortalığı yarıp yarmalamasına yol açacaktır kanımca. Bir de bu Larry Hughes'le bu iş olmaz, bi şekilde gitmesi lazım takımdan. Fener'e satabilirler, Aziz'de çok para var.
Bir diğer husus ise Cleveland'ın hücumda kalın sıçmasına rağmen savunmada özellikle ilk yarıda çok iyi performans vermesi oldu. Duncan hayvanını bütün maç etkili savunmak imkansız olduğundan (bkz Memo) ve Parker her an savunmanın amına koyduğundan moral bozmadan bu savunma temposunu sürdürmek çok zor. Ama Bowen'ın hücumda Alpay'ın milli takımda yaptığı kadar bile katkı yapmaması ve Cavs'in takım savunma anlayışı adeta olumlu sinyaller vermekte.

Ne olur?

Yukarıda bahsettiğim Parker'ın ara sıra yaşadığı düşüşlerden birine böyle sağlam savunma denk getirirler de, Duncan da çok azmazsa, Ginobili de Parker'ın düşürdüğü performansı kendi başına kapatmazsa, Finley de katkı yapamazsa, Duncan'ı faul problemine sokarlarsa, LeBron çok iyi oynarsa, diğer Cavs oyuncularından özellikle Hughes'den 20 sayı civarı katkı gelirse belki Cavs bir maç alır. Normal sezonda Cavs'in Spurs'ü iki maçta da yenmesini gözümüzde büyütmemek gerekiyor zira bura NBA finalleri ve bu amına kodumun kovboyları bu tarlalarda sık sık dolaşıyorlar. Hatta öyle ki SA daha finale çıkıp da kaybetmedi ömr-ü hayatında. 4-1 diyorum efendim tahmin olarak, biraz iddialı oldu hakikaten. Düşünmedim değil götü sağlama almak için bir maç daha vereyim Cavs'e, 4-2 diyeyim orta karar diye. Ama varsın olsun, yanılırsam da size taşşak malzemesi çıkar.

Haydin görüşürüz.

Cumartesi, Haziran 2

40 dakika basketbol için çok uzun bi zaman...

Antin basketbol ligimizin kuntin final serisi nihayi nahiyesine kavuştu ama bünyemde oluşturduğu gaz hala atmosfere karışamadı. Komisyoncu Stern, sinsi planını uygulamaya koyduğundan beri avrupa basketbolunun tadı kalmasa da, evladımız Türkiye liginin finalinden yine de kaliteli basketbol umudum vardı. Ama anladığım kadarı ile seriden önce birisi Fenerli oyunculara gelip, " ulen duydunuz mu? sahadaki çizginin gerisinden atınca daha çok sayı veriyolarmış, ne güzel" deyince ve Efesli oyuncular da " bizim başımız kel mi? biz de atarız, hem içersi kalaba, dışarsı yayla gibi" diye düşününce, play-off finali şut yarışması şeklinde geçti.

İstatistiklere kısaca bi gözatmak gerekirse Fenerbahçe nin serinin dört maçında sırasıyla 34, 30, 25 ve 31 üç sayılık denediğini; Efes in de buna 20, 29, 31 ve 31 deneme yaptığını görüyoruz. İki sayılık denemelerin çogu zaman daha düşük sayılarda kaldığını düşünürsek, Efes in ezici üstünlüğe sahip olduğu pota altını kullanmak yerine Fener in kısalarıyla sidik yarıştırma çabası, dandik basketbolun yanında 4-0 lık utandıran sonucu getirdi. Tempo bulduğu zaman, karşısında Toronto görmüş Kobe veyahut Barlas dinlemiş Kongar kıvamına gelen Demir Mrsiç ve Willy Süleyman ın oyunlarına, formsuz Cenk, Cüneyt ve Ömer in fukara sümüğü gibi yapışarak etkisizleştirdiği kral insan Nicholas la karşı koyamayan Efes, kendi oyun karakterinin çok dışına çıktı ve bütün maçlarını deplasman ortamında oynamasının da etkisiyle ezik oynadı, fark yedi.

Efes in konsantrasyon eksikliğini ve isteksizliğini iki pozisyon çok net belli etti. Birincisi ilk maçta, Cibona dan bu yana izlediğimiz Prkaçin in (ne güzel takımdı Cibona; Damir Mulaömerovic, Gordan Gricek, Josip Sesar, Nikola Prkaçin...) muhtemelen kariyerinde ilk defa 3 sayı denemesi, ki çembere dahi değdiremedi sanırım, ikincisi de son macta topu çalarak bire sıfır giderken smaç denemeye karar veren İbrahim in, ancak fileye ulaşarak smacı kaçırdıktan sonra arkadan hiç bi Efes linin yetişmeye çalışmaması sonucu basketi rahatça atmasıydı. Sezon başı kılkuyruk guard Jenkins i alarak takım karakterini yerle yeksan eden zihniyetten de böyle bi takım çıkması sürpriz olmadı zaten.

Son olarak bir iki lakırdı da Ülker-Fener birleşmesi hakkında etmek isterim. Ülker in bu hareketinin doğrudan, yakın gelecekte basketboldan desteğini çekme planının ilk adımı olduğunu düşünüyorum ki her ne kadar Ülker organizasyonuna kökten ayar olsam da ligimiz açısıdan epey kaygılıyım. Tofaş ın ligden çekilmesini nasıl ligi Efes ve Ülker tekeline bıraktıysa, Ülker in de ufaktan arazi olma çabası hoş değil, burdan Tayyip i uyarıyorum. Aha buraya da yazıyorum, iki üç seneye Ülker tanıtım faaliyetlerine yalnızca ekstra salak reklamlarıyla devam edecek. (etmezse de yazıyı kaldırırım burdan, sonra da inkar ederim, bişey olmaz)

Velhasıl kelam, Fener şampiyon oldu ama Mirsad da Haislip ten sopa yediğiyle kaldı. Kazananı tebrik ediyo muyum?... :) komik olmayalım...

ayrıca duncan da adam degil, bi daha da şampiyonluk göremez.